10 Ocak 2019 Perşembe

Bütün Kara Parçalarında; Cemal Süreya

Çok içten, gerçek bir şey söyleyeyim mi? Kendi şiirlerime karşı o kadar da duyarlı değilim. Yaptıklarımın üzerinde hiçbir zaman ayrıntılı düşünmedim. Aslında şiirleri yazarken de öyleydim. Her seferinde ne yaptığımı bilmeden çalıştım. Çalışmak da denemez buna. İnsanın kendini oradan oraya vurması gibi bir şey. Ayrıca şiirden hep korktum. Şair miyim diye kendimden her zaman kuşkulanmışımdır. Beceremediğim, bunun için de bir türlü sevemediğim bir işi yapıyorum havası işte. Bu, ilk şiirimi yayımladığım zaman da öyleydi, bugün de öyle. Hep zorlanarak yazdım, mecburdum sanki. Elimde bulunan ilk imge ya da ilk dizenin şiddetli dürtüsünden de hiçbir zaman kurtulamadım. Bu dürtünün benim için yalnız sanat değil, hayat dürtüsü olduğunu da söyleyebilirim.

Metnin ağardığı, şiirin artık ortaya çıkar gibi olduğu an onu izleyen kısa süre ise öyle büyük bir sevinç getirir ki... Galiba bugüne dek o sevinci duymak için yazdım...



1931 yılında Erzincan’da doğdu…
“Bir doğum günüm yoktur benim” diyebilecek kadar hem barışık hem de küskündü bir yanıyla bu hayata.
Cemalettin Seber…
Türk şiirinin usta ismi, Cemal Süreya…
6 yaşına kadar ailesiyle beraber Erzincan’da mutlu bir çocukluk geçirdi.
Babası onun büyük şehirde okumasını istedi, halasının yanına İstanbul’a gönderdi…
Cemalettin burada  Firuzağa İlkokuluna başladı.
***

Çocukluk yılları yaşamına ve şiirine derin izler bıraktı. 
O 6 yaşındayken annesi öldü, onu şiire götüren en keskin neden de “annesi” idi…  Şiirendeki hüzün ilk kez böyle misafir oldu dizelerine. 
“Küçük kalbimdeki kuş ölmüştü.” dedi annesi Gülbeyaz Seber’in ardından… 
Yıllar sonra da babası… 
Babasıyla olan ilişkisine ise “tuhaf”tı diye tanımlar Cemal Süreya. Onu hiç dövmemiş olması ve kızsa bile gece gelip onu öptüğünü hissetmesi, babasını sevmesi için büyük nedendi. Babasının beklenmedik biçimde, trafik kazasında ölmesi ise onun dizelerine misafir olarak sızan hüznün ev sahibi olmasına sebep oldu… 
“Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kere öldü kör oldum” dizeleri babasının ölümünü “derinden” yaşamasına şahit dizeleri idi.
***

Cemal Süreya şiiri; hayatın içinde ne varsa, toplumsal meselelerden siyasal çözümlere, bireysel aşklarımıza kadar bizleri kuşatan eşsiz bir şiirdir. Onun bir dizesine takılıp sevgiyi, aşkı, acılara katlanmayı, hüznü, yaşanmışlığı anlayabilir insan. Süreya, bunu edebiyatta yeni bir dil ve yeni bir sözlükle başarmıştır...
“Gülümsemeyle hüzün hep yan yana gider benim şiirimde… Özgürlük ve kendine güven durumu lirizme, sıkıntı ve bunalım ise humora…” diye anlatır kendini ve şiirini.

1950’li yıllarda ortaya çıkan ve Garip akımından sonra Türk şiirindeki en önemli dönüşümü gerçekleştiren İkinci Yeni, yönü önceden belirlenmiş bir akım değildi  ama Türk şiirindeki etkisi büyük oldu. İkinci Yeni’nin “anlam şairi” Cemal Süreya, “Biz Garip akımına karşı doğduk ama onlardan aslında ne kadar da beslendiğimizi şimdilerde anlıyorum der 50’li yaşlarında… Duyarlılığın şairi Süreya, insan denen karmaşık varlığa bu denli mütevazi ve kendine de bu denli eleştirel bakar...



İlk kitabı “Üvercinka” 1958 yılında yayımlanır Süreya’nın…
Üvercinka, “güvercin kanadı”ndan kısaltılarak elde edilmiş bir sözcüktür…
Barışa, aşka vurgu yapar bu sözle Süreya…
Her şairin ilk kitabı, bir kumaşın ilk metresi gibidir derler, şair bütünüyle o ilk yapıtta, ilk dizelerde saklıdır. Süreya da Üvercinka ile Türk şiirine damga vuracağının adeta o günden haberini verdi...
Cemal Süreya’nın Ankara’da Mülkiye’de geçirdiği 4 yıl ise dünya görüşünün ve sanatının oluşumunda önemli yer tuttu. Mezun olduktan sonra Eskişehir Vergi Dairesinde işe başladı. İlk kitabına adını veren gizli aşkı, “Üvercinka” da buradaydı.

“Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu  
                                                              kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil”

Süreya, “Senin bir havan var beni asıl saran o  / Onunla daha bir değere biniyor soluk almak dediği Üvercinka’sını hep bir giz olarak tuttu… Bu Üvercika’dan bir kızı oldu Cemal Süreya’nın… Adı, Ayçe… Kızını mütevazi hayattan pek koparmak istemedi. Babası ile aksak bir ilişkisi olduğu söylense de Cemal Süreya'nın yaşatılması için çok çaba sarf edecekti Ayçe Seber... Ve o kadın, yıllar sonra bile hala mütevazi bir hayat yaşamaya, insanların gözünün içine sevgi dolu bakmaya ve onlarca insanın da hayatına dokunmaya devam ediyor...

Cemal Süreya ve kızı Ayçe


İşinden dolayı birçok kent gezdi, en çok İstanbul’u beğendi Süreya. Yıllar sonra bu kente yerleşti, Kadıköy’de oturmaya başladı. “Ben Kadıköy İskelesi’ne en yakın oturan şairim” diye de övünürdü ama şairliğiyle hiç övünmezdi… 

İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise 
Sen çırılçıplak elma yiyorsun 
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun 
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun 
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz 
Bir yanda Sirkeci'nin tren dolu kadınları 
Adettir sadece ağızlarını öptürürler  
Ayaküstü işlerini görmek yerine 
Adımın bir harfini atıyorum 


Elma şiirinde adındaki “y” harflerinden birini attığını ilan etti... Nedeni bir arkadaşıyla girdiği iddiayı kaybetmesi idi. Söylenen o ki iddiaya girdiği kişi Üvercinka’ydı… Kaybedeceğini bildiği halde girdi iddiaya. Aslında adındaki y’nin birini atmaya çoktan karar vermişti de Üvercinkalı anılarını çoğalttı böylece...
  



Yaşadığı her şeyi yazdı Cemal Süreya. Geçmişle şimdiki zaman, düşünceyle duygu, düz yazıyla şiir yan yana yer aldı onun eserlerinde. Cemal Süreya, şiirlerinin yanı sıra günlükleri, denemeleri, düz yazıları, Fransızcadan yaptığı çevirileri ve çıkardığı dergilerle de birçok önemli eser bıraktı.
“Papirüs” onun dergi serüveninde en önemli noktalardan biri oldu. Ankara’da başladığı dergi serüvenine İstanbul’da dostu Ülkü Tamer’le devam etti… Dergi işlerini yürütebilmek için tek göz bir oda kiraladılar beraber. İlk sayının maliyeti bin beş yüz lira tuttu. Fakat ikisinin ise toplamda elli liraları ya vardı ya yoktu… Dergi çıkardıkları odadaki antika halıyı o dönem aynı zamanda antikacılık yapan arkadaşları şair Edip Cansever’e satıp maliyeti karşılayabildiler ancak…

Son kitapları Sıcak Nal ve Güz Bitiği’nde kendi şiirinin tanımını buldu Süreya: Güneşten yırtılan caz, kavaldan dökülen gökyüzü… Bu son kitaplarında ortaya çıkan bir diğer tema da ölüm düşüncesiydi… Ölüm yaklaşırken Ülkü Tamer onun için şu dizeleri yazdı:
Tanrı binbirinci gece şairi yarattı,
Bin ikinci gece Cemal'i,

Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı,

Başa döndü sonra,

Kadını yeniden yarattı.

Cemal: Atlas Okyanus'nda Fırat'ın salı

Zap suyunda Alp Çiçeği


Cemal Süreya bu dizeleri okuduktan bir gün sonra, 9 Ocak 1990’da “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaya” binerek aramızdan ayrıldı…
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte. 
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım. 
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir... 
Üstü kalsın...











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder