14 Şubat 2017 Salı

Müdüriyet


Bilmem kaçıncı günün bilmem kaçıncı gecesindeyim. Bu bilmem kaçıncı yanıp kül oluşum sayamadım.

Peki ya bu hiç de tanımadığım sana yazdığım bilmem kaçıncı mektup?

Belki de bu da bir mektup değil, bu da bir hiç. Ve insan neden hiçliğe sayfalar yazar, yazar da siler bilmem... 

Yorgunum, kalbim de kırık fakat kimse bilmiyor. Hatta bir kalbim olduğunu arada bir benim bile hissetmeye ihtiyacım var.  Kırık veya çatlak... Yaralarım hala sıcak, üstelik yakınımda. 

Her şeye rağmen işten eve dönüyorum. 
Dışarısı soğuk, insanlar soğuk, balkon soğuk.
Uyumak istiyorum günlerdir.
Uyuyamıyorum.
Günlerdir uyumak istiyorum.
Ama uyuyamıyorum.
Ellerim hep boş, bomboş. Arada bir soğuk balkon demirlerine sarılıyorum tüm gücümle o kadar. 
Soğuk; insanı kendine getiriyor dediler, ben de zaten sana hep soğuklarda yazıyorum kendime gelip gelemeyeceğimden emin olamayarak. 

Ve ben günde üç kere ağlamak istiyorum. Ağlama isteğim özlemlerimden bağımsız, korkularımla doğru orantılı. 

Korkunun kuyusundan tırmanarak çıkıp her sabah işe gidiyorum. Tutmam için kuyunun içine atılan halatı boynuma dolayıp birilerinin beni yukarı çekmesini beklediğim gün otuz ikinci defa ölmüştüm. Ölmüştüm de sonra kalkıp yine işe gitmiştim, hatırlıyorum.

Müdüriyetin önünden geçip bana dikilen gözlerin arasından sıyrılmaya çalışırken hiç de gücümün kalmadığını görmesinler istemiştim.

Ama müdüriyet bu, görmüştü. 
Benim güçsüzlüklerimi gören müdüriyetler artık beni pek de sevmezdi.

Otuz ikinci defa ölüp tekrar ayağa kalkmıştım da otuz üçüncüye gücümün yetmeyeceğini biliyordum.
Karar verdim, artık işten eve dönmeyecektim.
Hem zaten işten eve dönerken önünden geçtiğim dükkanların sahibi değiştiğinden beri mutsuzdum.

Masama oturdum.
gitmeden eşyalarımı toplamam gerekir diye düşündüm. Dizilerde olduğu gibi karton kutu bulup masamın üzerinde, çekmecemde bana ait olan ne varsa o kutuya koymam gerekirdi.
Kutuyu bulup ikinci aşamaya geçtiğimde masada duran bardağın bile bana ait olmadığını fark ettim.
Gönül isterdi ki masamda bir saksım olsun ve onu alıp müdüriyetin önünden geçip gideyim.
Saksım da yoktu. 
Ben de bilgisayarımın masaüstündeki bana ait fotoğrafları silmekle yetindim.
En azından onlar benimle silinsin dedim.
Odamda kimse olmadığından, beni de kimse duymadı.

Her gün olduğu gibi bugün de  tam üç defa yalnızlığımla tokalaşıp işten çıktım.
Müdüriyetin umrunda bile olmadı.

Bir daha hiç işten eve dönmeyeceksem artık sana da yazmayacaktım.
Zaten sana yazmayacağımın sözünü kendime verdiğim an otuz üçüncü defa öldüm.
Otuz dörde uyanmayacağımın sözünü
kendime de vererek.


Senâ

                                       Aralık 2016, Girne (fotoğraf:Sena Yaşar)
  •    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder