Tepkiliyim.
Hem de oldukça tepkiliyim.
Yanlış anlaşılmasın tepkim size değil. Tepkim, sıradanlaşan
her şeye, herkese.
Sıradanlaşana,
Sıradanlaştırana,
Sıradanlaşmaya.
Ard arda üç-beş defa söylenen bir kelimenin anlamını yitirmesi
de tepkime dahil.
Tepki demişken, konuyu buradan açmışken, hazır
sıradanlaşmaya olan öfkem de tazeyken bazı özlü sözlerin hâlâ facebook
duvarlarını işgal ettiğini fark edip sıradanlaşmaya tepkimi yine bir facebook
duvarından paylaşarak düzene başkaldıran, popülizmle ve klişelerle olan
imtahınını vermiş bir birey(!) taklidi yaparak aranızdan ayrılma kararı aldım.
Evet, gideceğim.
En azından deneyeceğim.
Belki gidemesem de ‘’Gitmek istemişti de yapamamıştı.’’
dersiniz.
Eğer içinizden gelirse de birkaç adet güzel cümleyle anarak
üzerime karanfil fırlatabilirsiniz.
Sıradanlaştığımı, sıradanlaştırıldığımı, tekrarlanan
kelimelerin yarattığı ‘’anlam yitirmesi’’ gibi tüm anlamlarımı yitirdiğimi,
bana bakarken gözlerinizdeki tepkisizliği -yer yer sevgisizliği-, hiç kimseniz
olamayışımı fark ettiğim an değil de hazmettiğim an gideceğim.
Üstelik kaybettiklerimin bende yarattığı tahribatın hasar
tespitini yapmaya dahî fırsat vermeden.
Lâkin alt başlıklar açmadan gitmeyi düşünmüyorum.
Başlayacağım yeni paragraf için hâlâ ‘’bir işaret parmağı’’
boşluk bırakma alışkanlığım umarım ‘’satırbaşı’’na ve ilkokul öğretmenime olan
saygımı yeterince açık etmiştir.
Konuya tornistan edersek, alışkanlıklarımla kendimi nasıl
sıradanlaştırdığımdan bahsetmiş miydim?
Bahsetmedim de bahseder gibi oldum.
Hatta bahsettimtırak, belki de bahsederimsi.
Beni boşverelim ama eğer siz kendinizi bir yerlerde bir
şekilde sıradanlaştırdıysanız üzülürüm.
Fakat sizler için yapabileceğim bir şey ise henüz yok.
Ne kadar sıradansınız testini yapmak için sıra numarası alıp
hayatınızın geri kalanında kuyruk haline dönüşmüş sırayı beklemenizi umuyorum.
Üzgünüm, bu gece için Tanrı’dan iyi dileklerde bulunmayı
düşünmüyorum.
Ne kendim ne de sizler için.
Zaten onun da bencilliğinin esiri olup kendini sıradanlaştıran,
saygınlığını zamanla yitiren bir unsur olduğunu düşünmeye başlayalı epey zaman
oldu.
Kendimi belirli gün ve haftalar kitabından derlenip her yıl
okunan ‘’günün anlam ve önemi’’ konuşmaları kadar yüzeysel, basit ve yarım
uyaklarla yazılmış 3 kıtalık -konulu- şiirler kadar sıradan ama hafızalara yer
etmiş hissediyorum.
Sunucu tarafından program metninin arasına serpiştirilmiş
vecizeler de yazıya dahil.
Sena Yaşar
Ankara
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder