30 Eylül 2015 Çarşamba

Boşluk


''Huyumdur, hep ölürüm
nice aşklara bölünürüm..''

Adı gibi ''naif'' bir yerden yazıyorum bugün.
Sıcak çayın daha önce hiç bu kadar huzur vermediği bir yerden yazıyorum.
En sevilen kitapların, en sevilen filmlerin, en sevilen haftalık-aylık dergilerin olduğu sakinlik kokan bir yerden..
O güzel yerin, o en güzel köşesinden.
Karşıma aldığım Leon filmi afişi, hemen solundaki kitaplık ve afişin sağındaki minik pencere
Hepsi en sevileninden.


Pencere açık
Açık olan aralıktan girip tenime temas eden serin hava
Sadece tenime değil, iç organlarıma bile sürtünerek geçiyor yanımdan.
Evet, Ankara'nın en güzel günü bugün.
Gün içinde hafif hafif yağan yağmur, bazı saatlerde gücünü hatırlatmak istercesine şiddetli yağıyor.
Şehirde sonbaharın her anını iliklerime kadar yaşıyorum.

''Ankara'da yağmurlu bir gün''

Üşüyorum.
Pencere hala açık.
Soğuk hava sinsice sızıyor yine yanıma.
Bu kez sürtünmekle yetinmiyor,
Geçip karşıma oturduğunu hissediyorum.
-belki de zannediyorum-

Oturduğum andan bu yana özlediğim tüm parçalar çalıyor neredeyse.
Heralde daha hüzünlüsü çıkamaz dediğim her şarkıdan sonra, yine yanılıyorum.
Şimdi de Ayna-Sen Unutma Beni çalıyor.
''yalnızım, yine yalnız'' diyor arkadaki ses.
Daha çok üşüyorum.

Geldiğim günden bu yana bekliyorum.
Bazen birilerini,
Bazen bir şeyleri,
Bazen kendimi,
Hatta çoğu zaman kendime gelmeyi.

Sebepsizce gelen ağlama isteği yine yokluyor.
Günlerdir istikrarlı olarak ''gelen'' tek şey o.
Kaçmaya çalışıyorum,
Olmuyor.

Burası kalabalıklaşıyor, buradan da kaçmak istiyorum.
-kalabalıklar içinde gerilmiş bir yaya dönüşmek hayatımın en büyük handikapı-
Yan masada oturan sakalları uzun adamın ses tonundan etkileniyorum sebepsizce.
Ses tonları kişilerde hissedebildiğim tek şey.
Sırf ses tonlarını içimde hissettiğim için saatlerce sessizce dinlediğim insanlar tanıyorum.
Özlediğim seslerden bahsetmek bile istemiyorum.

Çözümsüzlüklerin bir parçası olmamak için kendi içimdeki çözümsüzlüklere bile yüz çeviriyorum.
Yüz çevirdikçe çözüldüğünü zannediyorum
Görmek istediklerimi kurguluyorum.
Sonra
İnanıyorum.
İçimdeki inanç boşluğunun yaptırım gücü sürekli büyüyor.
Büyüdükçe inanç kısmı siliniyor.
-boşluk kalıyor-
''Boşluğun gücü'' diye bir şeye inanmaya başlıyorum artık.
İçimin dipsiz bir boşluk olduğunu düşünen herkesi haklı çıkarıyorum istemeden.

Bir şeyleri yazdıkça aklımı hep aynı insan, farklı figürlerle işgal ediyor.
Ne kılıkta olursa olsun mutlaka bir şekilde aklımda olması her zaman iyi hissettiriyor.
Ben en çok onu özlüyorum.
Bir gün mutlaka  buraya gelecek olması şu sıralardaki tesellilerimin en büyüğü oluyor.
Bekliyorum.

Sena YAŞAR
30 Eylül 2015 - Ankara


*Fotoğraf: Sena Yaşar






28 Eylül 2015 Pazartesi

AĞABEY


Komutası altındaki askerlerce çok sevilirdi.
''Bana komutanım değil, ağabey deyin'' derdi askerlerine.
2009-2011 yılları arasında Kars-Kağızman ilçesinden görev yaptı.
Kağızman'ın halkı da onu çok severdi, askerleri gibi.
Kağızman'da 1939'dan beri devam eden  70 yıllık kan davasını bitirmek için yaklaşık 1 yıl boyunca uğraştı.
İki aile arasındaki kan davasına son verdi.
İlçe halkı ona ''barış elçisi'' adını koydu.
Askerlerine ağabey,
Halka barış elçisi,
Gencecik karısına iyi bir eş,
Anasına-babasına vefalı bir evlat,
Vatanı için ise yürekli, yiğit bir binbaşıydı Yavuz Sonat GÜZEL.


26 Eylül 2015 saat 15.50'de Tunceli'deki çatışmada PKK tarafından açılan ilk ateşte ağır yaralandı.
Sikorsky helikopterle kayalık, ormanlık ve derin vadilerin olduğu çatışma bölgesinden alındı.
Hastaneye götürüldü.
Yapılan tüm müdahaleye rağmen kurtarılamadı.
Hain bir kurşunla yaralanan binbaşı şehit oldu.
Bugün Ankara'da toprağa verildi.

Annesinin payına acı ile feryat etmek,
Eşinin payına ondan emanet gözyaşı dolu bir kız çocuğu,
11 yaşındaki kız çocuğunun payına ise çerçeveli bir fotoğrafa sarılmak düştü.

Sebep oldukları hiçbir şey anlaşılmasın diye yüzlerine taktıkları hüzün maskesiyle gelen siyasiler yine ön saftaydı.
Ve utanmadan cevapladılar ''hakkınızı helal ediyor musunuz?'' sorusunu
''Helal olsun'' diye.
Sanki bir hakları varmış gibi.
Üstlerine düşen tüm görevi yapmış olmanın verdiği iç huzurla evlerine döndüler sonra.
Maskeler duvara asıldı.
-bir dahaki cenazede takılmayı beklemek üzere-

Gerçek olan ise; kaybedilmiş bir baba, kaybedilmiş bir evlat, kaybedilmiş bir eş, kaybedilmiş bir ağabey, kaybedilmiş bir barış elçisi, kaybedilmiş bir yiğitti.

Ulusumuzun -bugün de- başı sağ olsun.

Zaten bir köşeye bırakılıp kaçıldığı için sahipsizlikten ölen insanlık,
bugün açılan derin bir çukura boylu boyunca uzandı.
Allah korusun(!) belki bir gün uyanıp çıkmak istediğinde yapamasın diye sıra sıra tahtalar dizildi ve sabitlendi.
Sonra üzerine elden ele verilen küreklerle toprak atıldı.
-üstelik herkes yarış halindeydi-
Toprak ağırlaşsın, iyice çöksün diye su döküldü üzerine bir de.
İnsanlık, bir kez daha öldürüldü, 
bu sefer boğularak.

Belki insan bir kere ölür ama insanlık milyonlarca kere öldü.

Öldürüldü.



Sena YAŞAR
28 Eylül 2015 / 0121





















25 Eylül 2015 Cuma

Ses


Tutunduğum tek şey özlediğim sesleri dinlemek oldu bugün de.

Aylar öncesinde takıntılarımın esiri olup gizli gizli aldığımı zannettiğim ama aslında yeterince fark ettirerek aldığım ses kayıtları bugün bana yoldaş oldu.
Özlediğim ama bir daha geri getiremeyeceğimden emin olduğum günleri yad etmek için tek çıkar yolummuş bu kayıtlar.

Aslında kendime verdiğim derslere bir yenisini daha ekledim bugün.
Yanımda olmama ihtimalini düşündüğüm bir sürü şey yanımda yok artık
ve olmayacak da bir daha.
Ama fark ettim ki gün içinde aklıma bile gelmiyor artık bazı şeyler.
Geçen yıllarda yokluğuna dayanamadığım insanları artık gün içinde düşünmüyorum bile.
Aklıma acaba ne yapıyorlar, acaba şu an neredeler, acaba şu an uyuyorlar mı diye sürekli getirdiğim bazı insanların acabası artık yok.

Kafamdaki bazı acabaların da belirli bir sahibi yok.

Benim içim yine acabalar yığını aslında.

Bunların geçeceği günü beklemekten başka çarem ise; yok.

Şüphesiz ki hayata devam etmemi zorlaştıran en büyük etken takıntılarım.
Sevgi, tutku, aşk, heyecan veya türevleri..
Bunların hiçbiri değil.
Beni bir şeylere, birilerine hep takıntılarım bağlıyor.
İşte bu ses kayıtları da o ''takıntılarımın'' eseri.
Eskisi kadar vazgeçilmez bir bağ ile dinlemesem de
bugün açtığım zaman aynı şeyleri hatırlatıyor bana.

Aynı ses
yine aynı şekilde heyecanlandırıyor beni.
Ama dedim ya
önceden takıntıyla dinlediğim şeyleri bugün yalnızca denk geldiği için dinliyorum.

Bazı şeylerin iyisini, kötüsünü, artısını, eksisini kimseyle tartışmaya mecalim yok.
Bugün bir kez daha anladım ki:
Değişimden kaçamıyorum.

Koşuyorum, 
Saklanıyorum yakalanmamak için
bazen koşarken düşüyorum dizlerimin üstüne
kalkıp devam etmek isterken akciğerlerimin büyüdüğünü hissediyorum.
Hareketlerim yavaşlıyor
nabzım hızlanıyor
tüm dünyanın oksijenini bitirmek istercesine derin nefes alıyorum
ama yetmiyor
üstelik
dizlerim çok acıyor

kanıyor.


Sena YAŞAR
25 Eylül 2015/0046

bu gecenin şarkısı için;
https://www.youtube.com/watch?v=DR7mtyH0NRY










5 Eylül 2015 Cumartesi

Kendimden Ne Haber



Gittim.
Gitmeye hazır değilim diye diye hem de.
Sabah evden valizlerle çıkarken annemin gözyaşını kendi tenimde hissettim saatlerce.
Abimin ''hiç özlemem ki''lerinin yerini kızarmış gözlerin aldığını gördüm havaalanında.
Babamın her zamanki suskunluğu bu sefer daha ağır geldi bana, kurşun gibiydi.
Taşıyamadım. 
Giderken sarıldığım herkesin bir tutam kokusu kaldı üzerimde.
Onlarla yola çıktım.
''Birbirinize iyi bakın'' cümlesinden başka hiçbir cümle kuramadım ayrılırken.

''Birbirinize iyi bakın''

Hayallerimin şehrinden yazıyorum bu gece.
Daha düne kadar adını bile duyduğumda orada olamadığıma üzüldüğüm şehrin sokaklarını gezdim gün boyu.
Kaybolmamak için her yüz metrede bir birilerine sordum gideceğim yerlerin adresini.
Ve uzun yıllar geçireceğim sokakları tanımak, bu sokaklara alışmak için uğraştım.

''Ben bu sokakları nasıl öğreneceğim'' cümlesini kurmamak için her gördüğüm otobüsün numarasını dahi ezberlemeye çalıştım.
İçimdeki sesle kavga ettim.
Bu kez susturdum onu, kendim konuştum;

''Her şeyi tek tek öğreneceğim, bir gün bu sokaklardan geçerken bugünü hatırlayarak kendi toyluğuma güleceğim'' dedim.

Bir günde büyüdüm ben
yalnızca bir günde 
o kadar büyüdüm ki
dün bana uzak gelmeye başladı artık.


Hayatımdaki her şey yeni bugün
şehir
ev
okul
insanlar
sokaklar
plakalar
binalar
hatta terliklerim
pijamalarım bile dün gecekinden farklı.

Bugün her şey yeni
yepyeni
korkuyorum ara sıra bundan
ama eskisinden daha az.

Bugün mutluyum, ilk kez yeniliklerle mutlu oluyorum belki de.
Bu şehre geldiği zaman mutluluktan uçacağım insanlar var.
Daha mutlu olabilmek için
onları bekliyorum.
Yeni olan her şeye onlarla başlamak istiyorum,
herkes kendi miladını yaşasın
ve ileride bir gün geldiğimiz günlerin buruk heyecanını birbirimize anlatalım istiyorum. 

Kendimden beklemediğim bir dirençle bugünü atlatıyor olmama ben bile şaşırıyorum.
Fakat sebebini biliyorum;
Bugün yalnız değildim.
Yeni olan her şeye çok eskilerden bir insanla başladım.
Her insanın kırılma noktası olan insanlar olur ya, işte onlardan birisiyle.
Bu yüzden direnebilirim kolayca;
Umutsuzluklara, özlemlere, başlangıçlara,bana zor gelen her şeye...

Minik-sarı-tatlı mı tatlı küçük bir patatesle gezdim sokakları.
Onun daha aşina olduğu yerleri tek tek bana anlatışını dinledim. 
İkimizin de çaresiz kaldığı yerlerde ise ''biz yeni geldik'' diyebildik sadece.
Gün boyu ''şimdi biz geldik mi ya'' diyerek sırıtıp durduk birbirimize.

Hayalini kurduğumuz şehre geldik biz.
Heyecanla beklediğimiz günleri yaşamak için hiçbir engel yok artık önümüzde.

Ve bugün ilk günümüz.
Kendi hayatlarımızın temel atma törenlerinde birbirimizin kurdelesini kestik bugün.
İkimiz de aynı heyecanla birbirimize sarılıyoruz.

Aynı heyecan, aynı güven duygusuyla sarılacağız da.
Her zaman.


Sena Yaşar

5 Eylül 2015 / ANKARA
02.31