19 Ağustos 2015 Çarşamba

Konusuz Yazı




Başlık bulamadım.
E zaten yazıya da ''konusuz yazı'' demiştim. Neden başlık atayım?
İyi de
Ortaokul Türkçe öğretmenim yakalarsa n'apıcaz?

Her yazılıda 30 puanlık kompozisyon yazdırıp başlık atmayan öğrencileri bir bir tespit ederdi kendisi.
Üstelik başlıksız kompozisyonları okumaz, direkt çizerdi üstünü
Kırmızı pilot kalemiyle.

Sınıf arkadaşlarımın kabusuydu diyebiliriz.
Böyle anlattığıma da bakmayın, severdim ben onu.
yazılılarda kompozisyon yazdırma fikrini hep mantıklı bulur, içten içe sevinirdim bile.
yazılı kağıdının yanında ikiye bölünmüş bir parşömen verirdi bize 
herkes bakardı şaşkın şaşkın. 
kafalarda sorular tabi.

''ulan yazılı kağıdını mı dolduralım yoksa bu sonradan verilen kağıdı mı?''


Bir ortaokul çocuğuna yakışacak saçmalıkta soruyla gelirdi mutlaka birkaç kişi ''hocam yazılıyı iki ders yapsak olur mu? 40 dakika yetmez ki!''

Saçma dedim ama benim de düşünmüşlüğüm var bu konuyu.
Kompozisyon yazmak değil, kompozisyon yazmayı bu kadar kısıtlı bir süreye sıkıştırmaktı korkutucu olan benim için. 
severdim yazmayı, 
a-b-c-d diye verilen ve mutlaka birini seçmem için bana dayatılan cümleleri görmektense yazılı kağıdında;
-o zamanlar e şıkkı bile yok, kısıtlamayı düşünün artık(!)-

kendi kendime kurduğum mantıklı-mantıksız bütün cümleleri bana verilen ikiye bölünmüş parşömene yazmak her zaman daha çekici gelirdi.

itiraf ediyorum, 
o yazılıdaki kompozisyon sorusundan tam puanı alan öğrenci hep ben olurdum.
Üstelik kompozisyonu sınıfta örnek olarak okunan öğrenci de.
''O kadın hiçbir şeyi beğenmez, kime tam not verildiği görülmüş?' serzenişlerinin arasından sıyrılan, yazılıdan tam not almış ve hiçbir şey beğenmez diye adlandırılan hocanın takdir ettiği kişi ben olurdum işte.

Yazıyı kendini övmek için mi yazdın diyen sesleri duydum şimdiden.
Hayır.
Asla.

Yazıyı kendime bir ders vermek için yazdım.
Belki de kendime bir milat olsun diye.

Daha 12-13 yaşlarındayken devamlı yazı yazan, her kompozisyon yarışmasını takip eden ve katılan, sırt çantasında not deftersiz gezmeyen, uyuyakalsa da gece herhangi bir saatte uyanıp günlük yazmadığını fark edince tek gözü kapalı da olsa mutlaka bir şeyler yazan Sena'ydım ben.

Şimdi ise bir blog hesabı açmakla açmamak arasında aylarca gidip gelen Sena'yım.
Kendine yazı yazma konusunda o denli güvenemeyen.
Telefonunun notlar kısmına bir şeyler kaydettikten sonra beğenmeyip silen.


Ve bugün kendim için yeni bir başlangıç yapmak istedim.
''Sen yaparsın''lara
''Sen yazarsın''lara güvenerek.

Yazmanın verdiği zevki hatırlamak istedim, birileri tarafından okunuyor ve beğeniliyor olmanın kişiye verdiği özgüveni yeniden tatmak istedim.

Her şeyden önemlisi de kendime yüklediğim görevleri yerine getiremiyor olmanın verdiği huzursuzluktan sıyrılmak için yeniden başlamak istedim. 

Geçmişten farkı, kurşunkalemle değil de sürekli yanlış tuşlara bastığım klavyeden yazıyor olmam sanırım.
Birazdan yayınla butonuna bastığımda kim bilir neleri yanlış yazmış olacağım..

Herkes çok güzel arkaplanlar falan yapmış bloğuna.
Acemilikten yapamadım ben
biri öğretse ya
nasıl yapıcaz?

Bi de böyle fotoğraflar falan ekleniyor sanırım
gerçi konusuz yazıya ne fotoğrafı koyulur ki?

ay bilemedim.
Kafalar karıştı
şu an resmen ''kapısı kapalı, etrafı sarılı'' ruh halindeyim.

Şarkıyı bilmeyenler için kopyalacağım yazının sonuna, bakın onu yapabiliyorum.
Ama çok da emin değilim.
''GÜVENEMİYORUM DA''

Şimdi herkesin yaptığı gibi beğendiğim şarkının sözlerini italik hale getirerek yazının sonuna koymak isterdim;
ama aklımdan geçen şarkının ''oy dügümeli dügümeli'' olması beni bile ürküttü.

Ondan dolayı yazıyı bu cümleyle bitirerek aranızdan ayrılayım ben,
Derya'nın da dediği gibi yeterince toz ettim içeriyi.






Sena YAŞAR
19 Ağustos 2015


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder